12 Şubat 2010 Cuma

YÜZLERİNİ SİZ KOYUN

Meddah geleneğimize uyarak başlıyorum yazıya. /Ad ada benzer, yer yere benzer, kişi kişiye benzer, kimi er dişiye benzer, şey şeye benzer, deyip /kimseler üstüne alınmasın diyerek /anlatacağım olaylardaki kişinin adını söylemeyeceğim /Arif odur ki /leb demeden leblebiyi anlar /Hödük ise odur ki /Sen bayram haftası desen, /O mangal tahtası anlar.

Katillik serüvenine önce yerel bir icraat olan Abdi İpekçi suikastiyle başlayıp, daha sonra işleri büyüterek uluslararası bir figür olan Papa’ya süikaste teşebbüsle devam eden milli katilimiz serbest bırakılmıştı. Ne diyelim? Bizi dünyada temsil etmek için bu kadar uğraş vermesine duygulanmadım, gururlanmadım desem yalan olur.

Milli katilimiz hapisten çıktığında karşısında kendisinden daha fazla şaşırmış bir basın ordusuyla karşılaştı. Milli katilimiz, erevizyondan birincilikle dönen ve bizi dünyaya tanıtan bir pop yıldızıymış gibi bir ilgiyle karşılandı. Sanki katilin tanımı arasında pop starlık vardı ve sanki katilin sözlük anlamı arasında sivrilmiş, doğruyu savunan bir gazeteciyi büyük ağabeylerin söylemesi sonucu öldürebilir tanımı yoktu. Ne yapsınlar; bütün sözlükler tarandı, tanımlamalara bakıldı - ülkemizde başka ülkelerdeki gibi kraliyet sözlükleri de yoktu - bir milli katil tanımından halk kahramanı tanımı devşirildi.

Milli katil sonra arabasına bindi. Arabasına yanlışlıkla bir köpek binmişti. Katilimiz şuursuz basın yığının karşısında halk kahramanı imajına ters düşer ve toplumsal meşruiyetini kaybeder diye köpeğe dokunmadan araca bindi ve 2010 Avrupa kültür başkentimizin sokaklarında kayboldu. Katili takip edip kaldığın otelin yıldızlarını saymak için yola koyulan gazetecilerin gördüğü ise kesinlikle tahmin edilemez değildi. Sonuçta o bir katildi. Milli katil, karizmayı çizdirmemek amacıyla çok bile katlandığı köpeği arabadan atıyordu.

Milli katillimize film yıldızlığından tutun da şov programcılığına kadar teklifler yağdı. Bu oyuna kısa bir süre içinde Milliyet gazetesinden bir cevap geldi. Milliyet gazetesi mili katilimizin fotoğrafını verip gözlerin bantlamıştı. Peki bu yapılan neye yarardı? Miiliyet gazetesi Abdi İpekçi’nin katiline böyle bir muameleyi reva görmekle mi yetinecekti? Ne yazık ki öyle oldu. Milliyet gazetesi kolay olanı yaptı, bantladı katilin gözlerini... Zor olanı ise es geçti. Abdi İpekçi katledildikten sonra bu davanın üzerine gidip, bu olayın aydınlatılması için çalışabilirdi. Ama yapmadı. Belki katil içerideydi, gözden de gönülden de ıraktı. Dışarı çıkınca ise çekildi bir bant gözlere.

Milli katilimiz gözlerine çekilen bu bantla iyice bizden biri oldu sanki. Her gün televizyonlarda izlediğimiz kadın programlarındaki figürlerden biri oldu, baldızını parmaklayan bir figür oldu, Anadolu’dan büyük şehre kaçmış, iffetine sahip olamamış, kadın programlarına çıkarılan ve kafasına kese kağıdı geçirilen bir kız kadar bizden olmuştu.

Yani anlayacağınız katilimiz Allah’ın yürü ya kulum dediklerinden biriydi artık ve bizi bundan sonraki suikast, katliam olayları hiç mi hiç şaşırtmayacaktı. Toplumsal algımıza yerleşmişti iyi katil figürü. Bundan sonra benzer hikayelerde karşılaşacağımız katiller bizi hiç şaşırtmayacak, ‘’bu ne ya?’’ ‘’Oha!’’ diyemeyeceğiz. Unutmayalım, onlar bizden biri artık.

Düşünenler olabilir; yazının başından beri katilin ismi neden hiç geçmedi diye. Falanca isim, falanca soyad. Dedim ya, aslında bu bir hikaye ve benim hikayemde kötülerin yüzü de ismi de yok. İşte gerisi size kalıyor. Hepimizin hayatında vardır sevmediği birileri, onların yüzünü koyun kötünün, katilin yüzüne...

Benim bu yazıyı yazdığım sıralarda medya artık katilin saçma iddialarını bir daha yayınlamamak için toplu karar almış. Ne oldu? Şimdi ne değişti? Anlamadım. Ne mi istiyorum bu adamlardan? Birazcık vicdan belki... Gözden ırak olan gönülden ırak olur mu? Gene katiller ortalık yerlere çıktılar, arkalarında bir karanlık ki sorma... Bu karanlık büyütüyor onları. Vicdan ne demek ben bilemez oldum son zamanlarda. Karanlıkta kayboluyormuş gibi görüyorum kendimi... Sonra bir yoksulluk geliyor, bir daha gitmiyor. Karanlıklar bir kötüyü yükseltirken milyonlarca iyiyi altına alıyor, kaybediyor, silikleştiriyor. Geriye vicdanımız kalıyor sadece. O da ne işe yarar ben bilmez oldum son zamanlarda. Atsan atılmaz, satsan satılmaz. Başta da böyle bir yerde. Bu ülkede vicdanın mı? Var. O zaman derdin var anlayacağın.

Deniz