Bizden kaynaklı aksaklıklardan dolayı gecikmiş bir yazı…
Güzel Türkiyemizde alışılmış bir Dünya Emekçi Kadınlar Günü daha geçirdik. Kadın ve aileden sorumlu devlet bakanımız Selma Aliye Kavaf 8 Mart itibariyle yaptığı konuşmasında; kadınlığın, kadın olmanın zor ama güzel olduğunu buyurdu. Arkasından “eşcinsellik falan…” diye devam etti. “Bunların hepsi sapmadır, bunlara insanlarımız kanmasın, dünyada sapkınların sayısı gittikçe artıyor” diye uyarıda bulundu. Bunları söyledikten sonra da yüzünde utanç değil, gülümseme vardı. “Ne kadar ileri görüşlüyüm’’ der gibiydi sanki. Yüzünde utanç yerine vatan kurtaran şabanların ifadesi vardı. Güzel memleketimizin insanlarını önceden önemli bir tehlikeye karşı uyarmıştı, nasıl övünmeyecekti?
2010 yılındayız, eşcinsellik 1974’ten beri hastalık olarak kabul edilmiyor. Anlayacağınız 36 yılcık minik bir farkla çağın dışında kalmıştı bakanımız. Papalığın bile eşcinselliğin sapkınlık değil de bir cinsel yönelim olduğunu kabul ettiği bir zamanda, bizim bakanımız papalığa nazire çıkartırcasına bir bağnazlıkla bu konuyu incelemiş ve bu sonuca varmıştı.
Bakanımızın bu bağnaz açıklamalarını biz daha hazmedememişken bir haber geldi bize.
Adıyaman’ın Kahta ilçesinde evinin bahçesinde gömülü olarak bulunduktan sonra, babası ve dedesi tarafından diri diri toprağa gömüldüğü anlaşılan 16 yaşındaki kızın adının Medine Memi olduğu anlaşılmıştı. Medine Memi polis kayıtlarında adı olan bir genç kadındı. Çok değil, bundan 2 ay önce; polise ailesinin kendisini öldüresiye dövdüğünü, can güvenliğinin olmadığını, bunun için sığınma ve koruma istediğini bildiren bir dilekçe ile başvurmuştu. Polis Medine’ye “sen bu konuyu pek dillendirme, insan ailesini hiç şikayet eder mi?” demişti. Polisin Medine’ye tavrı “susarsan geçer” şeklindeydi. Medine titreye titreye evinin yolunu tutmuştu. Ne yapsaydı, susarsa belki de geçerdi ama ne yazık ki Medine’nin adı 2 ay sonra polis kayıtlarına tekrar düşecekti ama bu sefer ölü diye.
Barış ve Demokrasi Partisi Van milletvekili Fatma Kurtulan, Medine Memi’nin ölümünü meclise sundu. Kadın ve aileden sorumlu devlet bakanımıza kendilerine şikayette bulunulduğu halde, neden Medine’nin kaderine terk edildiğini sordu.
Bu aralar Meclisten bir dosya geçiyor, ne hikmetse dosya bir o yana bir bu yana iteleniyor, dosya elden ele gezmiyor, dilden dilede gezmiyor, gözden göze geziyor sanki. Medine’nin dosyası, çünkü kimse bu iğrenç olayı eline de diline de bulaştırmaya yanaşmıyor. Belki yakıştırmıyorlar alış veriş torbalarıyla dolu ellerine bu dosyayı, kirinden korkuyorlar, “ya elimize bulaşır da çıkmazsa” diye düşünüyorlar belki. Haklılar aslında, yerlerinde olmak istemezdim. Peki siz ister miydiniz? Bu vicdan azabını taşıyabilir bilir miydiniz? Onlar taşıyabiliyorlar, ne mutlu. Elbette bazen akıllarına geliyor Medine. İşte o zaman biraz rahatsız oluyorlar ama onları rahatsız eden yanları vicdanları değil, Medine’nin gözleri. İşte onlar ne zaman birbirlerinin gözlerine baksalar Medine’yi görüyorlar, önce terliyorlar sonra eriyorlar gün be gün bitiyorlar sanki.
Medine Memi Adıyaman Kahta doğumlu. 16 yaşındaydı. Medine belki birçoğumuzdan daha az şey istiyordu bu dünyadan, hepimizden daha küçük ve masumaneydi umutları. Medine bundan sonra yeni çekilen filmleri izleyemeyecek, yeni kitaplar yazılacak; okuyamayacak, yeni şarkılar bestelenecek ve o dinleyemeyecek demeyeceğim. Medine belki hayatı boyunca hiç sinemaya gitmemişti, belki sadece ders kitabı okumuştu, belki onun bile okumamıştı, belki de ona İsmail YK dinlemek yetecekti ömrünün sonuna kadar, ama bu ömür bu kadar kısa olmayacaktı.
Medine Memi evrende varlık sahasını terketmiştir. Siz bu yazıyı okuyunca ne hissedeceksiniz bilmiyorum ama dilerim size sıkıntıdan başka hiçbir şey vermez. Bu haberi okuyunca insan kendini huzursuz hissediyor, insanı rahat koltuğundan kıpırdatan, konforundan utandıran, üstüne başına bakıp mahcup olmasını sağlayan, aynadaki kendinden utandıran bir ölüm bu.
Medine’nin bir köy ilkokulunun bahçesinden dünyaya bakıp bir şeyler anlamaya çalışan, ama evrende olup biten hiçbir şeye anlam veremeyen şaşkın gözlerinden yansıyan umutlarını ve hayallerini, umutlarımız ve hayallerimiz olarak bilip yaşama devam etmeliyiz. Şimdilik bu bize ne kadar yeter bilemiyorum. Başkalarını kötü olarak göstermek bizi iyi yapar mı, ondan emin değilim.
Deniz