Rusya ile Türkiye'nin yakınlaşması, derin devletin veya derin CHP'nin Baykal'ı tasfiye etme girişimi, İran-Brezilya-Türkiye'nin uranyum anlaşması, Erdoğan'ın Madrid'de Avrupa Birliği’ni ve İsrail'i hedef alan açıklamaları… İç politikada kaset "savaşları", dış politikada Türkiye'nin Davutoğlu ile açılım hamleleri. Türkiye'nin politik atmosferi son derece hareketliydi son bir haftadır. Bu gelişmeleri gölgede bırakacak olay ise 17 Mayıs günü Zonguldak'ta yaşandı. Türkiye Taşkömürü Kurumu'na bağlı Karadon Müessese Müdürlüğü’ne ait kömür ocağında grizu faciası yaşandı.
Olay kısa sürede Türkiye'nin dört bir yanına, Ankara'nın doğusuna yayıldı. Her olayda olduğu gibi devlet tarafından çelişkili açıklamalar yapıldı. Gazeteler haberi "son dakika" diye servis ederken, göçükte kaç kişinin olduğuna dair iddiaya girildi.
Türkiye'nin “alın yazısı”
Elbette Zonguldak'ta yaşanan maden faciası ne ilk ne de son olacak. Bu manzarayı önceden de biliyoruz. Bursa, Kütahya ve Balıkesir'de yaşanan faciaların acıları bilincimizde taze iken bu halkaya Zonguldak da eklendi. Beş ay içinde üçüncü büyük ve ölümlü maden kazası yaşandı. "Kara elmas" diyarı bir kez daha acıları ile baş başa kaldı. Günlerce işçiler arkadaşlarını bulmak için kazma vurdular. Dördüncü günün sonunda cesetlerine ulaştılar işçilerin. Bu satırlar yazılırken 28 işçiye ulaşılmıştı. İki işçi için ise çalışmalar devam ediyordu. Şüphesiz onlara da ulaşılacaktı en kısa zamanda. Sadece bir dipnot; 2,5 ayda 64 emekçi öldü. Sayıların bir anlamı yok.
Zonguldak'a gidiş
19 Mayıs günü bir grup arkadaşla İstanbul'dan Zonguldak'a yola çıktık. Öğleden sonra vardığımızda Erdoğan halka sesleniyordu. İlk önce kendi adıma banttan yapılan bir konuşma sandım. Sesi son derece sakin ve sükûnete çağıran bir olgunluktaydı. Devletin kapsayıcılığına dair bir şeyler söyledi. Her kötü olayın ardından ruhsuzca sarf edilen "kader" kelimesi döküldü dudaklarından. Helikopterle Zonguldak'a bunun için gelmiş olamazdı Erdoğan. Banttan yapılıyora benzeyen bu ruhsuz konuşmanın ritmini bozan bir inşaat mühendisinin "demokratik tepkisi" oldu. Bu "münferit" olayın ardından Erdoğan sebeb-i ziyaretini açıkladı: “En azından buraya gelmişler, görevlerini yapmışlar diye düşünülmeli" sözleriyle işi densizliğe vurdu.
Olay kısa sürede Türkiye'nin dört bir yanına, Ankara'nın doğusuna yayıldı. Her olayda olduğu gibi devlet tarafından çelişkili açıklamalar yapıldı. Gazeteler haberi "son dakika" diye servis ederken, göçükte kaç kişinin olduğuna dair iddiaya girildi.
Türkiye'nin “alın yazısı”
Elbette Zonguldak'ta yaşanan maden faciası ne ilk ne de son olacak. Bu manzarayı önceden de biliyoruz. Bursa, Kütahya ve Balıkesir'de yaşanan faciaların acıları bilincimizde taze iken bu halkaya Zonguldak da eklendi. Beş ay içinde üçüncü büyük ve ölümlü maden kazası yaşandı. "Kara elmas" diyarı bir kez daha acıları ile baş başa kaldı. Günlerce işçiler arkadaşlarını bulmak için kazma vurdular. Dördüncü günün sonunda cesetlerine ulaştılar işçilerin. Bu satırlar yazılırken 28 işçiye ulaşılmıştı. İki işçi için ise çalışmalar devam ediyordu. Şüphesiz onlara da ulaşılacaktı en kısa zamanda. Sadece bir dipnot; 2,5 ayda 64 emekçi öldü. Sayıların bir anlamı yok.
Zonguldak'a gidiş
19 Mayıs günü bir grup arkadaşla İstanbul'dan Zonguldak'a yola çıktık. Öğleden sonra vardığımızda Erdoğan halka sesleniyordu. İlk önce kendi adıma banttan yapılan bir konuşma sandım. Sesi son derece sakin ve sükûnete çağıran bir olgunluktaydı. Devletin kapsayıcılığına dair bir şeyler söyledi. Her kötü olayın ardından ruhsuzca sarf edilen "kader" kelimesi döküldü dudaklarından. Helikopterle Zonguldak'a bunun için gelmiş olamazdı Erdoğan. Banttan yapılıyora benzeyen bu ruhsuz konuşmanın ritmini bozan bir inşaat mühendisinin "demokratik tepkisi" oldu. Bu "münferit" olayın ardından Erdoğan sebeb-i ziyaretini açıkladı: “En azından buraya gelmişler, görevlerini yapmışlar diye düşünülmeli" sözleriyle işi densizliğe vurdu.
Başbakandan Çalışma Bakanı’na, Çinli mühendislerden Ankara'dan gelen heyetlere dek, Zonguldak gün boyu misafirlerini ağırladı. Madene giden yolun asfalt olmaması sorun olmuş olacak ki belediye de bu durumdan vazife çıkararak hemen yol yapım çalışmasına başladı. Arama-kurtarma çalışmaları ise halen devam ediyordu…
Taşeronlaştırma
2009'un Aralık ayında Bursa ve sırasıyla Balıkesir, Kütahya ve son olarak da Zonguldak. Bu kazaların tümünün altında taşeronlaştırma gerçeği yatıyor. Karadon'da yerin540 metre altında yaşamlarını yitiren işçiler de bir taşeron şirket adına çalışmaktaydılar. Taşeron firma daha önce Trabzonspor tesislerinin müteahhitliğini yapmış. İhalelerden aldığı paylar bununla sınırlı değil, Trabzon Havalimanı İç Hatları da biten projeleri arasında. TTK'nın açtığı ihale ile madencilik işine girmişler. AKP döneminin zengin ettiği "yandaş" çevrelerden. Artık irili-ufaklı yeni firmaların adlarını duymaktayız. Mafyatik ilişkiler, güvencesiz çalışma ve ölüme davetiye. Elbette arkasından "kader" gibi sunulmuş ölümler. TTK aracılığı ile taşeron şirketler madenlerde yoğun emek sömürüsü ile üretim yapıyorlar. Teknik tedbirlerin alınmaması, az maaş ödenmesi, başka sektörlerde girilecek ihalenin sermayesini oluşturuyor. Zonguldak'ta bulunduğumuz zaman zarfında grizu faciası ile ilgili yapılan "komplo" teorilerinin hepsi gerçekliğe çarpıyordu.
Taşeronlaştırma
2009'un Aralık ayında Bursa ve sırasıyla Balıkesir, Kütahya ve son olarak da Zonguldak. Bu kazaların tümünün altında taşeronlaştırma gerçeği yatıyor. Karadon'da yerin
Taşeronlaştırma "Aklanmaya" Çalışılıyor.
Zonguldak'ta yaşanan facianın ardından Akp hükümetinin taşeron firmayı korumaya çalışması gözden kaçmadı. Olayın hemen ardından yükselen tepkilere karşı Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanı Ömer Dinçer Yapı-Tek'in sözcülüğünü yaparak "Taşeron firma burada kömür çıkarmıyordu. Bu çok önemli. Kömür çıkarırken oldu ve kömür çıkartma işi taşerona verildi gibi bir intiba var...." Bakan bu sözleriyle zihinlerimizdeki bulanıklığı silmeye çalıştı. Enerji bakanı Taner Yıldız da "Olaya sadece özel sektör bazında bakıldığında, TTK veya diğer kamu kurumlarında olan kazaların izahının hiç yapılamayacağını" söyledi. Özelde Akp döneminde yıldızı parlayan Yapı-tek, genelde ise taşeronlaştırma aklanmaya çalışıldı. Tuzla tersanelerinde taşeronların neden olduğu ölümleri hepimiz biliyoruz. Allah’ın bildiğini kuldan saklamayın ey bakanlar!
Zonguldak'ta yaşanan facianın ardından Akp hükümetinin taşeron firmayı korumaya çalışması gözden kaçmadı. Olayın hemen ardından yükselen tepkilere karşı Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanı Ömer Dinçer Yapı-Tek'in sözcülüğünü yaparak "Taşeron firma burada kömür çıkarmıyordu. Bu çok önemli. Kömür çıkarırken oldu ve kömür çıkartma işi taşerona verildi gibi bir intiba var...." Bakan bu sözleriyle zihinlerimizdeki bulanıklığı silmeye çalıştı. Enerji bakanı Taner Yıldız da "Olaya sadece özel sektör bazında bakıldığında, TTK veya diğer kamu kurumlarında olan kazaların izahının hiç yapılamayacağını" söyledi. Özelde Akp döneminde yıldızı parlayan Yapı-tek, genelde ise taşeronlaştırma aklanmaya çalışıldı. Tuzla tersanelerinde taşeronların neden olduğu ölümleri hepimiz biliyoruz. Allah’ın bildiğini kuldan saklamayın ey bakanlar!
Sadece büyük facialarda ölü yakınlarını “teselli” etmek için giden bakan ve bürokratların sesinin gürltüsünden sesleri duyulmayan madencilerle sohbet ederken şunları söylediler: "Bu kaza bir ilk. Çünkü yol açılması ve zemin hazırlanması söz konusu. Bu aşamada hiçbir zaman böyle bir kazanın yaşanması mümkün değildir.” Şimdi sormazlar mı size ey hükümet: Kim yalancı?
Şimdi ne olacak?
Akp hükümeti bir kez daha ne kadar "halkçı" olduğunu gösterdi. Aileler için belirlenen "kan parası" 10 bin tl. Taşeron ölümlere biçilen fiyatın esas amacı tabii ki yaraların sarılması değil. Daha önceki olaylarda da bu yönteme başvurulmuştu. Verilen sözlerin tutulmadığını gördük. Umarım bu durumda da benzer şeyler yaşanmaz. Yeni bir “iş kazası” haberinde bu olay aklımıza geldiğinde, sonunda devletin ailelere nasıl sahip çıktığını göreceğiz. Yoksa "haber değerini" yitirmesi ile aileler acıları ile baş başa mı kalacaklar?
Şimdi ne olacak?
Akp hükümeti bir kez daha ne kadar "halkçı" olduğunu gösterdi. Aileler için belirlenen "kan parası" 10 bin tl. Taşeron ölümlere biçilen fiyatın esas amacı tabii ki yaraların sarılması değil. Daha önceki olaylarda da bu yönteme başvurulmuştu. Verilen sözlerin tutulmadığını gördük. Umarım bu durumda da benzer şeyler yaşanmaz. Yeni bir “iş kazası” haberinde bu olay aklımıza geldiğinde, sonunda devletin ailelere nasıl sahip çıktığını göreceğiz. Yoksa "haber değerini" yitirmesi ile aileler acıları ile baş başa mı kalacaklar?
Aziz